OSMANLI

Osmanlı Devleti, diğer ismi ile Osmanlı İmparatorluğu (Osmanlıcaدولت عالیه عثمانیه, Devlet-i Âliyye-i Osmaniyye), 1299 yılındaOğuzların Kınık kolunun Kayı boyuna mensup Osman Bey tarafından kurulmuş devlettir.

Osmanlı Devleti'nin idaresinde çeşitli din ve mezheplere mensup çok sayıda millet yaşıyordu. Gücünün zirvesinde üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı Devleti Güneydoğu Avrupa'yı, Orta Doğu'yu, Kuzey Afrika'yı hakimiyeti altına almıştır. En güçlü döneminde 29 vilayete ek olarak çeşitli prenslikleri de kontrolü altına almıştır. Toprak genişliği açısından en büyük olduğu dönem III. Muratdönemidir.

Beylik öncesi

Büyük Selçuklu Devleti döneminde 1071 Malazgirt Savaşı ile Türkler tarafından kazanılan Anadolu toprakları büyük ölçüde Türkleştirildi. Yarı göçebe durumdaki Türk kafilelerinin yerleşik hayata geçirilmesi, fetih hızının yavaşlatılıp, bayındırlık ve iskân faaliyetlerine önem verilmesi sonucu Anadolu'da mutlak bir Türk birliği sağlandı. Yarı göçebe konumundaki Kayı boyu da bu Türk boylarından birisidir.

Suriye ve Anadolu seferlerini tamamlamış olan Selçuklu Devleti, yeni gelen Türkmen boylarını Bizans uç sınırlarına yollayarak ,olası tehlikeleri gözardı etmeye ve yeni toprakların kazanılmasına çalışıyordu. Bizans İmparatorluğu'nun yaşadığı siyasi sıkıntılar, uç boylarının ilerlemesine fırsat doğurdu.

Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılması ile yerine kurulan devletlerden birisi olan Anadolu Selçuklu Devleti, 13. yüzyılın sonlarına doğru doğudan gelen İlhanlılar ile büyük bir yıkıma uğradı. Anadolu Selçuklu hakimiyetinin azalması ile Anadolu'da büyük bir siyasi boşluk oluştu ve birçok beylik ortaya çıktı.

Dönemleri

Kuruluş devri (1299-1453)

Beylik dönemi

Ana madde: Osmanlı Beyliği

Söğüt civarına yerleştirilen Ertuğrul Gazi'nin oğlu Osman Bey, Türkmen aşiretleri arasında güçlenmeye başladı. Bizans üzerine akınlar yapıp zaferler elde etmesi ile ismini duyurdu. Bilecik'in 1299 tarihinde alınması ile Osmanlı Beyliği'nin kurulduğu kabul edilmektedir. Eskişehir'den Bursa ve İznik sınırlarına kadar ilerleyip Bizans tekfurları ile mücadeleye giren Osman Bey'in gazaanlayışını benimsediği yönündeki izlenim ile Osmanlılar'ın insan gücü karşılanmış oldu. Bununla birlikte bir çok Türk beyliğine akınlar düzenlenerek, gaza yapana katılmayanı hain ilan etme politikası ile, bu fetihleri meşrulaştırdılar. Bu politikanın ve akrabalıkların sonucunda Karesioğulları Beyliği topraklarını Osmanlılar'a bıraktı. Germiyanoğulları'na ait toprakların bir kısmı akrabalık yoluyla, Hamidoğulları Beyliği'nin topraklarının bir kısmı da satın alınarak Osmanlı toprağına katıldı.

Beylikten Devlete geçiş

Orhan Bey'in tuğrası. Osmanlı Devletinde ilk tuğrayı Orhan Bey kullanmıştır.

Orhan Bey döneminde 1326 yılında Bursa'nın alınması ve 1331 tarihinde İznik'in fethedilmesi ile Bizans üzerinde baskı kuran Osmanlılar, bu dönemde devlet anlayışına geçmeye başladılar. Genişleyen topraklarla ve kazanılan zaferlerle birlikte oluşturulan devlet düzeni, Osmanlı Devleti'nin devlet düzeninin temeli sayılmaktadır.

Murad Hüdavendigar döneminde Bizans ile kurulan aile bağları ve askeri yardımlaşma ile Rumeli topraklarına geçen Osmanlı Bizans'ın Slav ve Bulgarlarkarşısında koruyucu kuvveti oldu. İlk kara parçası olarak Gelibolu'daki Çimpe Kalesi'nin alınması ile Rumeli akınlarına önem veren I. Murad, Edirne ve Filibe'ye kadar ilerledi. Başkent bu dönemde Edirne'ye taşındı ve gaza anlayışı ile Rumeli akınlarına öncelik verildi. Doğuda Karamanoğulları ile yaşanan sürtüşmelerin bertaraf edilmesi, Osmanlılar'ın Anadolu'da ve Rumeli'de egemen güç olmasını sağladı.

I. Murat'ın savaş meydanında bir Sırp askeri tarafından öldürülmesi üzerine bağlı bulunan beylik ve devlet içerisinde kargaşalar başladı. Şehzadelerden I. Beyazıt, idareyi ele aldıktan sonra uç beyliklerin isyanlarını bastırdı. Anadolu'daki en büyük düşmanlar olan Karamanoğulları'nı 1397'de ve Kadı Burhaneddin'i 1398'de bastırdı. Doğu Karadeniz'deki bir çok beyliği himayesi altına aldı. Bu cesur doğu politikası neticesinde Timur Devleti ve Memlüklüler ile yakın temas sağlanmış oldu.

Yıldırım Bayezit döneminde, Anadolu Türk birliği yeniden sağlandı. Ancak Osmanlı Devleti'nin bu kadar güçlenmesi, o sırada bir Çin seferi hazırlığında olanTimur'u korkuttu. Batısında böylesine güçlü bir devlet bırakmak istemeyen Timur, Karakoyunlu ve Celayirîli hükümdarının Osmanlı Devleti'ne sığınmasını bahane ederek Osmanlı Devleti'ne savaş açtı ve Ankara'ya kadar geldi. O sırada İstanbul'u kuşatmakta olan Bayezid kuşatmayı kaldırdı ve Çubuk Ovası'nda Timur'un ordusu ile karşılaştı. 28 Temmuz 1402de yapılan Ankara Meydan Savaşı'nda Bayezid kendisine bağlı Türk boylarının ona ihanet etmesinin de etkisiyle çok ağır bir yenilgi aldı ve Timur'a esir düştü. Değişik tarihcinin verdikleri değişik nedenlerle, büyük olasılıkla esarete fazla dayanamaması nedeniyle Yıldırım Bayezit 8 Mart 1403de Akşehir'de öldü.

Fetret Devri ve yeniden birliğin sağlanması

Çelebi Mehmet

Fetret Devrinde Osmanlı Devleti'ni kimin idare edeceği Bayezid'in oğulları, İsaSüleymanMusa ve Mehmet arasında mücadelelere yol açtı. Osmanlı devleti merkezleri olan Bursa ve Edirne birkaç defa el değiştirdi ve bu şahzadeler ellerine geçirdikleri başkentte kendilerini Osmanlı Sultanı ilan ettiler. Önce İsa Çelebi, ondan sonra Süleyman Çelebi ve en sonunda Musa Çelebi elimine edildikten sonra 1413 yılında Mehmet Çelebi tek başına Osmanlı Sultanı olarak tahta çıktı. Çelebi Mehmet, Osmanlı devletinin birliğini yeniden sağladı ve devleti babasının zamanındaki eski gücüne kavuşturdu. Bu dönemde Venediklilerle yapılan ilk deniz savaşı, başarısızlıkla sonuçlandı. 1421'de yerine oğlu Sultan II. Murat padişah oldu.

15. 16. yy.'da Venedik Cumhuriyeti

Yıldırım'ın oğlu Mustafa Çelebi'yi de beraberinde Semerkant'a götürmüştü. Mustafa Çelebi olduğunu iddia eden (ve çok tarihçiye göre gerçekte Mustafa Çelebi olan) bir kişi Mehmet Çelebi saltanatının son yıllarında hükümdarlık iddiasında bulundu; Venediklilerin desteğiyle Selanik dolaylarında kuvvet toplayan Mustafa Çelebi Mehmet Çelebi'ye yenilerek Doğu Roma'ya sığındı. 1421de II. Murat saltanatı başında Mustafa Çelebi Bizanslıların desteğiyle büyük bir isyan başlattı ve bir müddet devlet merkezi Edirne'yi ve Rumeli idaresini eline alarak adına hutbe okutarak ve para bastırarak kendini Osmanlı Sultanı ilan etti. II. Murat'in Veziriazami Amasyalı Beyazid Paşa Sazlıdere Savaşından yenilip esir düştü ve öldürüldü. Mustaf ordusuyla Anadolu'ya geçip Bursa'ya hücum edip şehri kuşattı. Fakat II. Murat'in usta vezirleri tarafından Mustafa'nın çevresine onun bir düzmece olduguna inandırıldı; baş danışmanı vezirlik unvanı verilme sözü ile ayartıldı ve Bursa yakınlarına gelen ordusu dağıldı. Trakya'ya kaçtı ise orada da tutunamadı ve Kızılağaç Yenicesi'nde yakalanıp Edirne'de idam edildi. Düzmece Mustafa olayı denilen bu büyük isyan II. Murat'ın karşılaştığı ilk isyan olmadı. Ertesi yıl genç küçük kardeşi Küçük Mustafa isyan etti; İznik'i ele geçirdi ve yine baş danışmanı ihanetiyle bu isyan da bastırıldı.

Yükselme devri (1453-1579)

Ana madde: Osmanlı Devleti Yükselme Dönemi
II. Mehmed İstanbul'a giriyor.

II. Mehmet1453'te kuşattığı İstanbul'u 29 Mayıs 1453'te zaptetti ve devletine başkent yaptı. Ardından, Doğu Roma tahtı üzerinde hak iddia edebilecek hânedanlara karşı harekete geçti. Mora Despotluğu (1460), Trabzon Rum İmparatorluğu (1461) ve Palailogoslar ile akrabalığı bulunan Galtulusi ailesinin ortadan kaldırdı. SırbistanBosna ve Hersek'i ilhâk etti (1459). Balkanlar'da genişleme Osmanlı Devleti'ni Tuna üzerinde Macaristan'la; Arnavutluk,Yunanistan kıyıları ve Ege Denizi'nde Venedik'le karşı karşıya getirdi. Uzun bir savaş (1463 - 1478) sonunda Venedik, İşkodraAkçahisar kentleriyleLimni ve Eğriboz adalarını Osmanlılar'a bırakmayı ve elde ettiği ticaret serbestliği karşılığında her yıl 10.000 altın ödemeyi kabul etti. Bu savaş sürerken II. Mehmet, Karamanoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı (1468); Karamanoğulları'nı koruyan ve Venedik'le bir antlaşma yapan Akkoyunlu hükümdârı Uzun Hasan'ı Otlukbeli'nde ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferle Osmanlı Devleti Fırat'ın batısındaki Anadolu topraklarına yerleşti; Gedik Ahmet Paşa'nınToroslar'ı ve Akdeniz kıyılarını zaptetmesiyle de Mısır Memlûkları ile sınırdaş oldu. Gedik Ahmet Paşa'nın 1475'te kuzey Karadeniz'e yaptığı sefer,Ceneviz kolonileri Kefe ve Sudak'ın fethi ve Kırım Hanlığı'nın Osmanlı himayesine girmesiyle sonuçlandı. Böylece Osmanlı Devleti bir iç deniz durumuna gelen Karadeniz üzerinde siyâsi ve iktisâdi tam bir egemenlik kurdu. II. Mehmet'in güney İtalya'nın fethiyle görevlendirdiği Gedik Ahmet Paşa, denizaşırı bir seferle Napoli Krallığı'nın elinde bulunan Otranto'yu aldı ve İtalya içlerinde harekâta başladı. Ama II.Mehmet'in 49 yaşındaki ölümü (1481) bu seferin yarım kalmasına neden oldu.

II. Bayezit (1481 - 1512), taht kavgasına girişen kardeşi Cem'i yeniçerilere dayanan İshak ve Gedik Ahmet paşaların desteğiyle yendi; Cem, Rodos Şövalyeleri'ne sığınmak zorunda kaldı. 1484'teki Boğdan seferi ile kuzey ticaretinin zengin limanları Kili ve Akkerman Osmanlı Devleti'ne katıldı. Cem'i ve Karamanoğulları'nın kalıntılarını destekleyen Memlûklar'la savaş (1485 - 1491) ise genellikle Osmanlılar'ın yenilgisiyle sonuçlandı. Venedik'le savaş (1499 - 1503), Devlete Modon,KoronNavarinİnebahtı limanlarını kazandırdı.

Yavuz Sultan SelimŞah İsmail'in Anadolu'daki müritlerine karşı şiddetli bir mücadeleye girişti. Şah İsmail'e karşı Çaldıran'da kazandığı zaferden (1514) sonra Tebriz'e kadar ilerledi. Bundan sonra I. Selim, Memlükler'a karşı harekete geçti. Ateşli silahlardaki üstünlüğü sayesinde kazandığıMercidâbık (1516) ve Ridâniye (1517) savaşları, Osmanlı Devleti'ne SuriyeFilistin ve Mısır'ı kazandırdı. Hicaz, Osmanlı egemenliğine girdi. Böylece Osmanlı Devleti, Hint Okyanusu'na açılma olanağına kavuştu ve İslâm dünyasının önderliğini tartışmasız biçimde ele geçirdi. Bu arada I. Selim, halifeünvânı aldı ve bu unvan kendisinden sonra gelen Osmanlı padişahları tarafından da kullanıldı.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde devlet en güçlü ve şaşalı dönemini yaşamıştır. 46 yıllık hükümdarlığında devlet doğal sınırlarına ulaşmış ve tam anlamıyla günümüzde süper güç tabir edilen konuma ulaşmıştır. Öyle ki dönemin en güçlü ülkelerinden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile yapılan bir antlaşmada Osmanlı Vezir-i azamı ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hükümdarı denk kabul edilmiştir. Yani Osmanlı'nın ikinci adamı ancak diğer ülkeleri muhattap alacak seviyededir.

Duraklama devri (1579-1699)

Ana madde: Osmanlı Devleti Duraklama Dönemi

Osmanlı'da duraklama dönemi Sokullu Mehmet Paşa'nın ölmesiyle başlamıştır. Deneyimsiz kişilerin tahta geçmesi ile merkezi yönetimin bozulması sonucu, devlet yönetiminde otoritenin sarsılması, halkın devlete olan güveninin azalmasına ve iç isyanların çıkmasına neden olmuştur. Özellikle yeniçeriler artık padişaha karşı gelmekteydi. Yeniçerilerdeki Ocak, devlet içindir.anlayışı yerine Devlet, ocak içindir. anlayışı gelişmiştir.

Avusturya ve İran seferleri sonucu oluşan ekonomik sıkıntılar, tımar sisteminin bozulması ve nüfus artışının yarattığı sosyal hayattaki sıkıntılar ve çağın gerisinde kalınması ile eğitim alanındaki bozulmalar sonucu devlet duraklama dönemine girmiştir. Coğrafi keşiflerle ticaret yollarının önem kaybetmesi, sık padişah değişmeleriyle çok verilen cülus bahşisi ve yeniçerilerin artmasıyla verilen ulufe miktarının da artması Osmanlı ekonomisini yıpratmıştır.

Celali ayaklanmaları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirmiş, ağır vergiler yüzünden ya da Büyük Kaçgun sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçmiştir. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin belkemiği olan tımar sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı. Osmanlıda eğitimin bozulması da Osmanlıyı geriletmiştir. Avrupadaki gelişmeleri (Reform,Rönesans) Osmanlı'nın takip etmemesi Osmanlı için bir dezavantaj olmuştur.

Gerileme (1699 - 1792)

Ana madde: Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi
Çariçe II. Katerina'nın 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Osmanlıları yenmesini gösteren temsili bir tablo (Stefano Torelli 1772)

Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi, Osmanlı tarihinde Karlofça Antlaşması’ndan (1699) başlayarak, Yaş Antlaşmasına kadar (1792) geçen süreye tekabül eder.

Bu dönemde Karlofça ve İstanbul Antlaşması'yla kaybedilen yerleri geri almak ve mevcut toprakları korumak amacıyla batıda Avusturya ve Venedik, kuzeyde Rusya ve doğuda İran ile savaşlar yapılmıştır.

Bu yüzyılda Avrupa'dan geri kalındığı Pasarofça Antlaşması'ndan itibaren kabul edilmiş ve yapılan ıslahatlarda Avrupa örnek alınmıştır.

26 Ocak 1699 tarihinde Avusturya imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı-Kutsal ittifak Savaşları'nı bitirmiştir. Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi başlamıştır. Papa tarafından Osmanlı Devleti'ne karşı Avusturya, Lehistan, Rusya, Malta ve Venediklilerden oluşan bir ittifak ile uzun süren savaşlar sonunda yorgun düşen Osmanlı Devleti, Banatve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakmıştır.

Dağılma (1792 - 1922)

Ana madde: Osmanlı Devleti Dağılma Dönemi

Bu dönem 1792 Yaş Antlaşması ile başlayıp 1922 de Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar devam eden dönemdir. Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanıp denge politikası izleyerek varlığını korumaya çalışmıştır.

Osmanlı Avrupa'da çıkan isyanlar ve uzun süren Rus savaşları ile iyice yıpranmış ve devlet yönetiminde ıslahata yönelik çalışmalar yapılmış isede pek başarılı olunamamıştır. Aynı zamanda Osmanlı'nın ilk dönemlerde gelen başarılı padişahlar gibi padişahlar bu dönemde görülmemiştir. Bunun yanısıra hristiyan kız alımları ve hristiyan devlet adamı atamaları da Dağılma Döneminin başlamasında büyük rol oynamıştır.

1912 yılında Türkiye'nin batı sınırları (Misak-ı Milli)

Önemli olaylar

Saltanat makamı

Osmanlı hanedanından 36 padişah toplam 623 sene hüküm sürmüştür. İlk önce Bey diye adlandırılan padişahlar, 1383'den itibaren Sultan1517 tarihinden sonra da Sultan unvanına ek olarak Halife unvanını da taşımaya başlamışlardır.

Osmanlı padişahları tahta çıktıklarında yayımladıkları bir tür genelge olan Adaletname; kanunlara uyulması ve herhangi bir haksızlığa hiç kimsenin uğratılmaması konuları hakkında kaleme alınırdı.

Divan

Ana madde: Divan-ı Hümayün

Osmanlı Devleti kurulduğunda bir divan vardı ve belli başlı üyeleri bulunmaktaydı. Fatih Sultan Mehmet'ten sonra sadrazamların görüşlerini daha rahat söylemesi için padişahlar arka tarafa bir bölümde izlemiş sadrazamlar başkanlık yapmıştır.

Divan üyeleri III. Ahmed, tarafından Fransız sefirine takdim ediliyor.

Üyeleri

  • Sadrazam: Padişahtan sonraki en yetkili devlet adamıdır. Padişahın mührünü taşırdı.Bugünkü başbakandır.
  • Vezir: Sadrazamdan sonraki en yetkili kişidir.Sadrazamın verdiği görevleri yapardı.
  • Kazasker: Anadolu ve Rumeli'de olmak üzere iki ayrı kazasker bulunurdu. Adalet işlerine bakarlardı. Kadı ve müderrislerin atamasını ya da görevden alma işini yapardı. Bugünkü yargı görevini yaparlardı.
  • Defterdar: Anadolu ve Rumeli'de iki ayrı defterdar vardı. Rumeli'deki baş defterdardı. Maliye işlerini yapardı. Bugünkü Maliye bakanlığı görevini yürütürdü.
  • Nişancı: Tapu, kadastro, fethedilen yerleri gelirlerine göre deftere kaydetmek işlerini yürütürdü.
  • Şeyhülislam: Devlet'te iken verilen kararların İslam'a uygun olup olmadığına karar verir, bu karara fetva denirdi.
  • Kaptan-ı Derya: Donanma ve denizcilikle ilgili işlerden sorumludur. İstanbul'dayken Divan toplantılara katılırdı.

Divan-ı Hümayun 2. Mahmut dönemi'de kaldırılarak yerine nazırlıklar (bakanlıklar) kuruldu.

Yerel Yönetimler

Osmanlı Devleti. 1481-1683

Osmanlı Devleti, çeşitli yönetim bölümlerine ayrılmıştı. Bu yönetim bölümleri devlet teşkilatının bir parçası idi. Devletin topraklarının büyümesi ile kurulan eyalet sistemi, 1864 yılında Abdülmecit zamanında yerini vilayet sistemine bırakmıştır. Osmanlı Devleti ilk zamanlardasancak denilen yönetim birimlerine ayrılmıştı. Sancaklar, sancak beyleri tarafından yönetilmiş, bazı sancakları ise okuma çağındakişehzadeler yönetmiştir. I. Murad zamanında eyalet sistemine geçilmiştir. Eyalet veya beylerbeyliği denilen bu yönetim birimleri sancakların birleşiminden oluşmuştur. Yöneticileri beylerbeyi denilen kişilerdir.

Eyaletler kendi aralarında sâlyâneli (yıllıklı) ve sâlyânesiz (yıllıksız) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Sâlyânesiz eyaletlerin ürünleri haszeametve tımar olarak ayrılmıştı. Öşür ve resimleri, havas-ı hümayun ismiyle, hazineye, beylerbeyi ve sancakbeyi haslarına ve bir de zeamet ile tımara ait olmak üzere bölünmüştü. Sâlyâneli eyaletler has, zeamet ve tımara ayrılmayarak doğrudan doğruya devlet hazinesi tarafından mıntıkalar halinde her sene iltizama verilirdi. Bu eyaletlerin senelik hasılatından bir kısmı beylerbeyi, sancakbeyi, asker vs. maaşları için dağıtıldıktan sonra önceden belirlenmiş bir miktarı (sâlyâneyi) devlet hazinesine yollanırdı. Sâlyâneli eyaletler daha çok merkezden uzakArap Müslümanların çoğunlukta oldukları eyaletlerdi. Bu tip eyaletlerde hükümet yeniçeri garnizonları bulundurur ve merkezden beylerbeyi,defterdar ve kadıları tayin ederdi.

Osmanlı Devleti yönetim birimleri bakımından büyükten küçüğe aşağıdaki gibidir. Kazayı Beylerbeyi, Sancağı Sancakbeyi yönetmekteydi.

Devlet teşkilatı

Ana madde: Osmanlı Devlet Teşkilatı
Sadrazamlık nişanı

Fatih, Osmanlı Devleti'ne düzenli ve sürekli bir yapı kazandırmak için önemli düzenlemeler yaptı. Yönetim, maliye ve hukuk alanında koyduğu kuralları içerenFatih Kanunnamesi, sonraki dönemde de yürürlükte kaldı. Bu kanunname, tahta çıkan padişaha devletin geleceği için kardeşlerini öldürme hakkı veriyordu. Fatih'in Osmanlı Devleti düzenine ilişkin temel ilkelerin pek çoğu, Tanzimat dönemine kadar geçerliliğini korudu.

Devlet nişanları

  • Tuğra
  • Bayraklar
  • Nişan
  • Faik

Eski dönemlerde kullanılan Osmanlı bayrakları sırasıyla:

Kayihan Khanate flag.svg  Flag of the Ottoman Sultanate (1299-1453).svg  Flag of the Ottoman Empire (1453-1844).svg  Ottoman Empire1517-1844.svg  Ottoman1798.svg  Ottoman flag.svg  Late Ottoman Flag 1844-1922.png

Osmanlı hukuku

Bir Osmanlı duruşması, 1877

Osmanlı Devleti’nde, devletin ve toplumun yönetimi İslam hukukuna göre düzenlenmiştir. Bu düzende müslüman halk şeriat kurallarına göre yönetilirken, yabancı ve azınlıklar ise kapitülasyonlar nedeniyle kendi hukuk kurallarını uyguluyorlardı. Dolayısıyle Osmanlı Devleti’nde hukuk birliği yoktu.

II. Mahmut ve tanzimat dönemlerinde İslam Hukukunun dışında kalan alanlara yeniden el atmak ve o konularda laik ve akılcı düzenlemelere gitmek istenildi. Ama hukukun en önemli bölümleri dine dayalı olduğu için onlara dokunulamıyordu.

Din

Ayasofya İstanbul'un fethi ardından camiye dönüştürüldü.

Osmanlı Devleti'nde İslamiyet baskın din olmakla birlikte, İslam inancında semavi dinler olarak kabul edilen Musevilik ve Hristiyanlık dinlerinin mensupları, millet sistemi sayesinde o dönemde batı ülkelerinde azınlık dinlerine gösterilen hoşgörünün üzerinde bir rahatlık içinde yaşamayı sürdürdüler. Hristiyanlığın Ortodoks ve Gregoryen kiliseleri millet sistemi içinde meşru bir şekilde örgütlenmiş durumdaydı. Bu inançlara mensup kişiler, kendi dini kurallarına göre yargılanırdı.

Buna karşılık millet sistemine dahil olmayan dinlerin, devlet içinde meşru bir varlığı bulunmuyordu.

Halifelik

Ana madde: Hilafet

Hilafet veya Halifelik, İslami siyasi ve hukuki yönetim makamına ve yönetime verilen isimdir. Halife ise Hilafet makamındaki kişiye denir. İslamiyet Peygamberi Hz. Muhammed'in ölümünden sonra makam bir süre daha bir yönetim biçimi olarak varlığını sürdürmüş olsa da zamanla daha çok İslami bir toplumu veya İslam Devleti'ni vurgulamak için kullanılan bir terim olmuştur.

Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ilerigelenlerin seçimiyle başa geldiği halde, Emevi ailesine geçmesinin ardından saltanat şeklini almıştır. Abbasi Hanedanı'ndan gelen halifelerin 10. yüzyılda zayıflamasına kadar devlet başkanı görevini yürüten halife, bu dönemde siyasi gücün yerel hükümdarların eline geçmesinin ardından sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir. Abbasiler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Moğolların 1258 yılında Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a Memluk himayesine kaçmış, 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte İstanbul'a taşınmıştır. Daha sonra Osmanlı Hanedanı'na geçen halifelik, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır.

Silahlı kuvvetler

Osmanlı Ordusu'nda cebeci sınıfı asker (17. yüzyıl ortaları)

Osmanlı ordu teşkilatı Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memluklular devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur. Osmanlı Devleti Ordusu'nun Başkomutanlık görevini hakanlar yapmışlardır. Yaya ve atlılardan oluşturulan ordunun atsız kısmı yaya, süvarileri ise müsellem şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler. Osmanlı Devleti'nin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alâaddin Paşa ile Kadı Cendereli Kara Halil'in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf ade ve süvari kuvveti kuruldu.

Kara Ordusu

Yaya ve müsellemlerin temelini attığı ordu teşkilatı zamanla kuvvet ve sınıflara ayrılmıştır. Osmanlı ordusu başlıca 3 ana kuvvetten oluşmaktadır. Bunlar; Kapıkulu OcağıEyalet AskerleriAkıncılardır. Kapıkulu Ocağı, Osmanlı Devleti'nin sürekli Osmanlı ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen addır. Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu.

Donanma

Osmanlı Galyonu

Osmanlı Devleti'nin denizcilikle ilgilenmeye başlaması İzmit ve Gemlik taraflarının, daha sonra da Karesi ilinin alınması ile başlamaktadır. Karesi Beyliğigemilerinden faydalanılarak, Rumeli'ye geçen Osmanlı, 1390 yılında Gelibolu'da önemli bir tersane yapmıştır. Saruhan, Aydın ve Menteşe beylikleri gibi denizde kıyısı olan beylikler, Osmanlı Devleti'nin idaresine girince, onların tersanelerinden de istifade edilmişti. Bu yıllarda Türk Denizciliği'nin ilk ismi Çaka Bey İzmir'de donanmasını kurmuş, daha sonra ise kızını Kılıçarslan ile evlendirmiştir. Ayrıca daha sonralardan Osmanlı donanmasına kadırga sınıfı gemiler girdi. Kadırga hem küreği hem de yelkeni olan gemidir.

Hava Kuvvetleri

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından temelleri atılan Osmanlı Hava Kuvvetleri, 1911 yılında Fen Kıtaları Müstahkem Genel Müfettişliği 2. Şubesi bünyesinde Havacılık Komisyonu adıyla faaliyete geçirilmiştir. avacılık Komisyonu'nun temellerini Fransa’dan satın alınan biri 25 Beygirlik, biri de 50 Beygirlik iki uçak oluşturmuştur.

Osmanlı kültürü

1878 yılında tavla oynayan Osmanlılar.

Osmanlı dönemi Türk kültürü, genel itibariyle coğrafyaya hâkim, dış kültür değerlerini kendi bünyesinde birleştiren ve onları geliştirerek yeni bir mana kazandıran bir özellik taşır. 13. yüzyılın sonlarından itibaren Bizans sınırında kurulan uç bölgelerinde, klasik büyük bir devlete yükselişin tarihini yaşayan Osmanlılar, kültürlerini uçlardaki diğer kültürlerin gelişmelerini de alarak süslemiştir. Kuruluş döneminde başlayan kültürel gelişme Fatih döneminde olgunlaşmıştır.

17. yüzyıl ve sonrası klasikleşen değerlerin, değişen dünya şartlarıyla karşılaşma dönemidir. 16. yüzyılda gücünün zirvesine ulaşan Osmanlı Devleti, bünyesinde birçok kültür toplamış, fakat diğer kültürleri yok etme yoluna gitmemiştir. 19. yüzyılda yeni tarz ve değerler gündeme gelmiş, bu dönemde çağdaşlaşma kültüre yansımıştır.

Osmanlı Türk'lerinin feth ettikleri ülkeler ve halkının kültürlerini almaları, aynı zamanda dikkate değer bir şekilde Arap ve Pers İslam kültürünün büyük ölçüde geleneklerden ve dillerinden etkilenmeleriyle zenginleşmiştir. Eş zamanlı olarak Osmanlı İmparatorluğu karakteristik Yahudi nüfusuna da sahipti. Bu nüfus da Osmanlı kültürünü geliştirmiştir.

Osmanlı Türkleri, Bizans'lıları Anadolu'dan çıkardıktan sonra batıya geçtikten sonra Yunan ve Bulgar kültürünü özümlediler. Aynı zamanda Türk liderler feth ettikleri toplumun bazı kültürlerini aldılar. Yabancı kültürler büyük ölçüde Türklerinkine eklendi ve böylece karışık karakteristik Osmanlı kültürünü yarattı.

Osmanlı'lar farklı kültürler ve dinlere karşı büyük bir teloransa sahipti. Osmanlı Hanedanlğı'nı yöneten erkekler eşlerini çeşitli etnik gruptan aldılar ve bu nedenle sultanlar karışık ırk ve kültürel mirasa sahipti.

Osmanlı'da bilim

Ana madde: Osmanlı'da bilim

Osmanlı Devleti'nde bilim kurumlarının temelleri, Anadolu'ya ilk yerleşen Selçuklular dönemine kadar dayanır. Her alanda olduğu gibi, Osmanlı Devleti'nde bilim kurumları da dini ilke ve kurallara göre düzenlenmiştir. Bilim ve ilmin öğretildiği başlıca kurum medresedirHanefi anlayışına sahip Osmanlı'da da medreselerde bu mezhebe dayalı eğitim verilmekteydi.

Osmanlı edebiyatı

Dîvân-ı Fuzûlî'den bir sayfa

Türkçe'nin Anadolu coğrafyasında yazı dili olarak kullanılmaya başlanmasından bir süre sonra bu yeni yazı diline bağlı olarak yeni bir edebi dil meydana gelmiştir. Arapça ve Farsçanın yanında Türkçe üçüncü bir dil olarak ortaya çıkmıştır. Doğuda Hakaniye Türkçesi de denilen Çağatay Türkçesi ile birlikte Osmanlı Türkçesi, İslâm kültür dairesinde oluşan büyük bir edebi dil olmuştur.

Osmanlı Türk edebiyatı Tanzimat'a kadar Arap ve Fars edebiyatları ile paralel olarak gazelkasidemesnevîrubaî gibi türlerde eserler vermiştir. Tanzimat'la birlikte batılı edebi türler kullanılmaya başlanmış, klasik tarzda eserler terk edilmeye başlanmıştır.

Tanzimat'tan sonraki devirde ise Edebiyat-ı Cedide ve Servet-i Fünun dönemleri ile Fecr-i Ati topluluğu ve millî edebiyat akımları ortaya çıkmıştır.

19. yüzyılın ikinci yarısından Osmanlı Devleti'nin sona erişine kadar geçen yetmiş senelik bir zaman dilimi içinde ise Osmanlı dönemi Türk Edebiyatı, Batı medeniyetine yönelmenin getirdiği yeni hayat şekli, kültür farklılaşmaları, düşünce ve anlayış değişmelerine bağlı olarak yeni tür ve şekil arayışları içine girmiş, böylece kısa aralıklarla hızlı değişim devreleri yaşamıştır.

Osmanlı sanatı

Topkapı Sarayı Harem dairesinden bir ayrıntı

Osmanlı sanatı, İslam dünyasında gelişmiş, çeşitlenmiş temel ilkeleri izler. Öte yandan, bu ilkeler Osmanlı beğenisine uyarlanmış, İmparatorluğun geniş coğrafyasının ve komşularının sanatsal gelişmişliklerini yorumlayarak beslenerek, Osmanlı sarayının kendine özgü çoğulculuğuyla koşut bir biçimde özgün bir sanat dili oluşturmuştur. Kurumlaşmış bir örgütün üyesi olarak saraya bağlı sanatçıların hazırladıkları eserler içinde hayat bulan çalışmalar, özellikle 16. yüzyılın ortalarında gerek üslup, gerekse konu bakımından diğer İslam ülkelerinin sanatından tamamen ayrılmıştır.

17. yy sonlarına doğru İmparatorluğun askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel gerçeklikler sanatına da yansımış, bu tarihlerden itibaren başlayan ve cumhuriyet tarihi ile ivme kazanan bir gerileme içerisine girmiştir.

 

Osmanlı mimarisi

Ana madde: Osmanlı mimarisi
Beylerbeyi Camii

Osmanlı mimarisi basit, kullanışlı, ince, zarif, vakur ve heybetlidir. Muhteşem saray tipi XIX. asırda Batı'dan gelerek girmiştir. Bununla beraber Allah adına yapılan camiler tamamen abidevidir. Camiler çevreleri bir sürü sosyal müessese ile örülür ve bir "külliye" teşkil eder.

Osmanlılar fevkalâde imarcıdır. Yapıları kendi medeniyetine ait olmasa bile ihtimamla korur. İmar görülmediği hiçbir imparatorluk köşesi yoktur. Dişinden tırnağından arttıran mütevazı mahalle zenginleri bile, bir mescid yaptıramadığı takdirde bir çeşme yaptırır veya bir mektep tamir ettirirdi. Toplum anlayışı fevkalâde güçlüdür. Kendilerinden sonraki nesiller içinde şefkat fikri çok gelişmiştir.

Mimar Sinan'ın dünya tarihinin en büyük mimarlarından biri olduğunda ittifak vardır. Bir asır yaşayan ve son yarım asrını mimarbaşı olarak geçiren Sinan şu eserleri yapmıştır. 81 cami, 50 mescid, 55 medrese,19 türbe, 14 imaret, 3 hastahane, 7 su bendi (baraj), 8 köprü, 16 kervansaray, 33 saray, 32 hamam, 6 mahzen, 7 d'arulkurrâ. Bu 441 eser bütün imparatorluğa dağılmıştır.[1]

Osmanlı'da eğitim

Osmanlı Devleti'nde her seviyede eğitim ve öğretim yapılırdı.

Sıbyan mekteplerinden üniversite mahiyetindeki dârülfünun ve medrese ile medrese-i mütehassısîn denilen ihtisas kurumlarına kadar teşkilatlıydı. Devletin bütün memlekete şamil eğitim ve öğretim kurumlarının yanısıra, gayrimüslim ve bazı yabancıların da okulları vardı. Rum, Ermeni, Yahudi, Fransız, İtalyan, Avusturyalı, Amerikan, Ortodoks, Gregoryen, Katolik, Süryani gibi azınlıkların, çeşitli dil, din ve yabancıların, başta İstanbul olmak üzere Selanik, İzmir ve diğer merkezlerde okulları vardı. Okulların kitap ve araç-gereçleri ülke içinde hazırlanıp imal edildiği gibi, dışarıdan getirilip tercüme de edilirdi. Eğitim ve öğretim her devirde yaygın olmakla birlikte, II. Abdülhamid Han (1876-1909) zamanında daha artıp, mükemmelleşti.

Osmanlı ekonomisi

Ana madde: Osmanlı ekonomisi
Osmanlı'da alışveriş.

Osmanlı ekonomisinde tarımhayvancılıkmadencilik ve sanayi Osmanlı Devleti'nin ekonomisinin ağırlığını çeken sektörlerdi.

Osmanlı'da iktisat anlayışı toprağın iyi değerlendirilmesi, boş bırakılmaması ve iyi vergilendirilmesine dayanıyordu. Sınırların genişlemesi sonucu ticaret faaliyetleri Osmanlı iktisat anlayışına yeni bir değişiklik getirmiştir. Ticari faaliyetler Osmanlı fetihlerini de yönlendirmiştir.

Osmanlı Devleti'nde tüm iktisadi faaliyetler halkın sıkıntıya düşmeden yaşamasını sağlamak amacıyla düzenlenmişti. Bu anlayışın sonucu olarak üretim faaliyetleri ihtiyaç duyulan oranda gerçekleştiriliyordu. Üretimin ihtiyacı karşılayamaması halinde satın alma yoluna gidiliyordu.

Osmanlı Devleti, 18. yüzyıla kadar kendisine yeterli bir ekonomik yapıya sahipti. Ancak, Coğrafi Keşifler sonucunda yeni yolların bulunması ve Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan yolların eski önemlerini kaybetmesi, Osmanlıların dünya ticaret yollarının uzağında kalması, yabancı ülkelere verilen ticari imtiyazlar kapitülasyonlar ve dış ticaretin yabancıların eline geçmesi Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir.

19. yüzyılda Avrupa ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler artmış ve Avrupalı devletlerin tamamı kapitülasyonlardan yaralanmıştır. Avrupa’daki sanayi inkılâbı, Osmanlı Devleti’ndeki yerli sanayinin çökmesine, el tezgâhları ile atölyelerin kapanmasına neden olmuştur. Osmanlı devleti ekonomik alanda Avrupa’ya bağımlı hale gelerek onların açık pazarı haline gelmiştir.

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol